Doğuştan damar yumağı olarak ifade edilebilen AVM (Arteriovenöz Malformasyon ), bebeğin anne karnındaki gelişimi sırasında beyinde ortaya çıkan damarsal bir bozukluktur. Bazı kişilerde ömür boyu herhangi bir sıkıntıya sebep olmazken, bazılarında ise beyin kanaması, sara nöbeti, baş ağrısı ya da bazı nörolojik fonksiyon kayıpları ortaya çıkabilir. Bunlardan en ciddisi beyin kanaması riskidir.
Bu kanama çok ufak, bir mercimek tanesi kadar olup baş ağrısı olarak geçip gidebildiği gibi bir anda çok büyük bir kanama meydana gelip ölüme de sebep olabilir. AVM’nin ne kadar büyüklükte bir kanama yapacağını tahmin etmek mümkün değildir, bu yüzden AVM’ler büyük önem arz eden bir sağlık problemidir.
AVM’si olan bir hastanın beyin kanaması geçirme riski her yıl yaklaşık yüzde dörttür. Genel anlamda, tüm yaşamı boyunca kanama geçirme ihtimalinin hesaplaması için, 105 rakamından hastanın yaşını çıkarmak gerekir. Örneğin; 25 yaşındaki birinin tedavi olmadığı takdirde ömür boyu kanama geçirme riski 105-25= 80 şeklide hesaplanır. Sonuç olarak bu kişinin ömür boyu kanama geçirme riski yüzde seksendir. Bu yüzden de özellikle genç yaştakilerde AVM görüldüğü zaman, mutlaka tedavisi yapılmalıdır.
AVM’NİN BELİRTİLERİ
AVM’si olan kişilerde baş ağrısı, baş dönmesi, uyuşma, sara nöbeti gibi belirtiler görülebilir. Ayrıca bir anda kusma, bayılma meydana gelebilir. Bunların dışında örneğin sinüzit gibi bir rahatsızlıktan dolayı tetkik istendiğinde de tesadüfen kişinin AVM’si olduğu anlaşılabilir. Hiç belirti vermediği hasta grupları da vardır.
Öte yandan AVM’si olan hastaların yüzde 10-20’sinde sara nöbetleri görülür. Bu durumda hastanın nöbetleri engelleyici ilaçlar kullanması gerekir. Nöbetlerin de ne zaman, hangi şartlarda geleceği önceden belli değildir.
AVM’NİN TEDAVİSİ
AVM tedavisi için üç tıbbi yöntem bulunmaktadır; Ameliyatla AVM’yi çıkartıp almak, damardan kateterle girip AVM’yi tıkayıcı bir madde enjekte ederek muhtemel kanamayı önlemek veya Gamma Knife Radyocerrahisi uygulamak…
Hasta için bu üç yöntemden hangisi kullanılacağına karar verilirken; hastanın yaşı, hastada meydana gelen klinik bulgular, AVM’nin yeri, büyüklüğü, damarsal özellikleri (Besleyici damarların ve AVM’den kanı gönderen toplardamarların yapısı) gibi birçok faktöre bakılır. Bunların sonucunda hastaya kendisi için hangi yöntem veya yöntemlerin uygun olduğu söylenir. Her hastaya tedavide mevcut şıkları mutlaka iletmek gerekir. Yöntemlerin avantaj ve dezavantajları açıklanır. Doktor, hastaya, ona en uygun ve en doğru yöntemin hangisi olduğu konusunda kendi fikrini de iletir. Bütün bu bilgiler ışığında doktor, hastasıyla beraber tedaviyi planlar.
Ameliyatta, beyinden içeri girilip damar yumağının bulunduğu bölgeden çıkarılması söz konusudur. Bu giriş sırasında etraftaki beyin dokusuna veya sağlıklı bir damara zarar verme ve işlevini bozma kaynaklı riskler (Felç olma, kör olma vb. gibi) gerçekleşebilir. Bu yüzden her AVM ameliyatla tedavi edilemez.
Damardan girip AVM’yi tıkama yöntemi ise genellikle AVM’yi ortadan kaldırmak için değil ameliyattan önce hazırlık amacıyla uygulanır. Tam bir tedavi olarak çok önerilmez. Bu sebeplerle radyocerrahi, AVM tedavisinde son on – yirmi yıl içerisinde ön plana çıkmıştır. Radyocerrahi, ameliyata göre çok daha risksizdir. Radyocerrahi ile tedavi yapılırken, sağlıklı damar, ışından zarar görmez. Ülkemizde yılda yaklaşık 500 – 600 AVM tanısı konulmakta, hastaların çoğu radyocerrahi ile tedavi edilmektedir.
Öte yandan, radyocerrahi yapıldıktan sonra AVM’nin tamamen ortadan kaybolması için üç sene geçmesi gerekir. Hasta düzenli takip edilmelidir, AVM tamamen kaybolana kadar kanama riski vardır. Üç yıl içinde damar yumağı ağır ağır küçüldükçe risk de azalacak ve sonunda yok olacaktır. AVM küçükse ve ameliyatla kolayca ulaşılabilecek bir yerdeyse, ameliyatın riskleri hasta için daha az görünüyorsa, ameliyat tercih edilir. Böylece ameliyat sonrası (Eğer hepsi çıkarılabilmişse) kanama riski de bitmiş olur. Ancak yine de daha basit bir rahatsızlık veya şikayet için başvuran ama AVM teşhis edilen bir hastaya birdenbire ameliyat denildiğinde, hastalar doğal olarak bunu istememekte, ameliyatsız yöntemleri tercih etmektedir.